OSCAR WILDE (C.3.3)
Oscar
Fingal O’Flahertie Wills Wilde, göz cerrahı Sir William Wilde ve
şair yazar Jane Francesca Wilde'ın ikinci çocuğu olarak İrlanda’nın Dublin
kentinde doğdu. Dokuz yaşına kadar evde eğitim
gördükten sonra Portora Kraliyet Okulu’na kaydoldu. Başarılı bir eğitim hayatı
sürdü. Trinity öğrencileri için en büyük ödül olan Berkeley altın madalyasını
aldı. Oxford Üniversitesi Magdalen
Koleji’ni kazandığı bir bursla okudu.
1854 – 1900 yıllar
arasında yaşamış olan Oscar Wilde, Victoria Dönemi İngiltere’sinin en dikkat
çeken, başarılı oyun yazarı, romancısı, kısa öykücüsü ve şairidir.
Kraliçe Victoria'nın
hükümranlığını sürdürdüğü 1837-1901 yılları arasındaki Victoria
Çağı diye anılan dönem ve sanayi devriminin ülkede yükselmesi Büyük Britanya’nın
en parlak çağını oluşturur. Bu dönem, çok önemli ekonomik, siyasal, sosyal
dönüşümlere yol açmış olduğu gibi sosyal hayatta, büyük çelişkileri de
bünyesinde barındırmıştır. O yıllara kadar ekonomiye, toprak sahipleri yön
verirken makineleşmenin yaygınlaşmasıyla ekonomik güç, burjuva sınıfının eline geçmiş,
sanayileşme ile büyüyen ekonomiye karşın ülkedeki sınıflar arası uçurum giderek
artmış, yoksul olan işçi sınıfının yoksullaşması fazlalaşmıştır. Mina Urgan çelişkiler,
çatışmalarla dolu Victoria dönemini alttaki cümlelerle özetler.
- · Ailevi değerlerle saygıdeğer olma merakı ve bunun getirdiği ikiyüzlülük.
- · Toplumsal durumlardan ve bireysel koşullardan aptalcasına memnunluk.
- · Cinsel konularda yapay çekingenlik ve sevgisiz evliliklerin kutsal bulunması.
- · Dar kafalılık ve dinsel yobazlığa karşın Hristiyanlığın dibini oyan bilimsel araştırma ve gelişmeler.
- · Para ve madde severlik ve alt sınıfların ve parasızların saygın bulunmaması.
- · Plansız gelişen sanayileşme ve haksızlıklarla dolu çalışma şartları ve adaletsiz ekonomik düzen.
- · Sanata duyulan düşmanlık ve edebiyatın salt eğlence aracı olarak algılanması.
Pek çok edebi türde ürünler vermiş İngiliz yazar David Herbert
Richards Lawrence ise endüstrileşmenin birey üzerindeki
yabancılaştırıcı etkisi üzerinde durarak bu dönemin çirkinliği üzerine şunları
söylemiştir, “Bunu belki
hiç kimse bilmediği halde XIX. yüzyılda insan ruhuna gerçekten ihanet eden şey
çirkinlikti. Victoria Çağı'nın refah günlerinde paralı sınıfların ve sanayide
kalkınmayı sağlayanların işledikleri büyük cinayet, emekçileri çirkinliğe,
çirkinliğe ve gene çirkinliğe mahkûm etmekti: Bayağı, biçimsiz, çirkin
giysiler, çirkin mobilyalar, çirkin evler, çalışanlarla işverenler arasında
çirkin ilişkiler. İnsan ruhunun, ekmekten fazla güzelliğe gereksinimi vardır.”
İşte böyle bir dönemin etkisiyle Oscar Wilde, ” Bay W.H.’nin
Portresi”, “Sosyalizm ve İnsan Ruhu”, “Yalanın Gözde Düşüşü”, “Kalem ve Zehir”,
“Sanatçı Olarak Eleştirmen” ve Shakespeare oyunlarının sahne kostümlerini konu
alan “Maskelerin Hakikati” başlıklı eleştiri, deneme metinlerini kaleme aldı.
İlk kurmaca eseri “Narlı Ev”i 1891’de yayımladı. Alegorik öykülerden oluşan bu
eserin ardından aynı yıl “Dorian Gray’in Portresi’ni (The Picture Of Dorian Gray)” yazdı ve bu
kitap içerdiği eşcinsel göndermeler nedeniyle hayli tartışmalara yol açtı. “Vera
ya da Nihilistler”, “Lady Windermere’in Yelpazesi”, “Ciddi Olmanın Önemi” gibi
oyunlara, “Lord Arthur Savile’in Suçu”, “Gizli Olmayan Sfenks” gibi öykülere,
“Bencil Dev”, “Mutlu Prens”, Sadık Dost” gibi masallara ve pek çok şiire imza
attı.
Tam bir
estet olan Oscar Wilde, tek romanı olan Dorian Gray’in Portresi
romanının önsözünde estetizmi şu cümlelerle savunur, “Sanatçı güzel şeyler yaratandır. Sanatı göz önüne serip sanatçıyı
gizlemek sanatın amacıdır. Eleştirmen, güzel şeylerden edindiği izlenimi başka
bir üsluba ya da yeni bir malzemeye dönüştürendir… Güzel şeylerde çirkin anlam çıkaranlar,
çekicilik yoksunu, kokuşmuş kişilerdir... Sanat tümden yarar dışıdır.”
Annesinin Wilde
üzerinde etkisi büyüktü. Ozanlığında, olağanüstü konuşma yeteneğine ve
başkaldıran karaktere sahip olmasında, annesi onun rol modeliydi. Şiirlerinde
kıtlıkla, açlıkla karşı karşıya kalan İrlandalıların acılarını, İngiliz
yönetimine karşı olan isyanlarını anlatan Lady Wilde da en az oğlu Oscar kadar
nüktedandı. Örneğin, evinde vereceği bir partiye, saygıdeğer bir dostunu davet
edip edemeyeceğini soran bir davetlisine yanıtı, “Biz bu
evde o tanımı hiç kullanmayız. Tüccarlar
saygıdeğerdir sadece.” olmuştu.
Babası öldüğünde
Oxford’da tahsilini sürdürmekte olan Wilde yirmi iki yaşındaydı. Süslü püslü,
son derece dikkat çekici giyiniyor, kristaller, tavuskuşu tüyleri, zambaklar
topluyordu. Yıllar sonra, “Yaşamımın iki dönüm noktası var: Biri
babamın beni Oxford’a yollaması; öteki toplumun beni zindana yollaması” diyecekti.
Keyif veren her şeyi, içkiyi, yemek yemeyi sever, sosyetenin çağrılarına
katılır, lüks kulüplere gider “Keyfin
anısından ya da pişmanlık duymanın lüksünden başka geriye bir şey kalmaz”
derdi.
Aykırı kişiliği ve özdeyişleri
insanların tepkisini çektikçe züppelikle ve düşüncelerinin yüzeyselliğiyle
suçlanıyordu. Onun, bencil ve özentili olduğunu söyleyenlere karşın Borges
dedikodulara kulaklarını tıkıyor, “Genellikle
yazarlar, söylediklerini olduğundan daha derin göstermeye çalışırlar. Wilde
ise, uçarı görünmek isteyen derin bir insan” diyordu. Andrei Gide de Borges
gibi Wilde’ın nükteli söyleyişlerinin altında gizli olan bilgece düşüncelerin
farkına pek çok insandan önce varmıştı, “Onun
yaşamından daha trajik bir yaşam düşünülebilir mi? Dikkat edebilse, daha
dikkatli davranabilse ne kadar büyük bir dahi olduğu görülecek.” diyordu. Gide’in
bahsettiği trajedi gerçekten de Wilde’ın tüm yaşamını altüst eden bir davayla
ilgiliydi.
Oscar Wilde, kraliyet
danışmanlarından olan Horace Lloyd’un kızı Constance Lloyd ile 1884’te evlendi
bu evlilikten iki çocukları oldu. Biseksüel olan Wilde’ın hemcinsleriyle
ilişkisi evliliğine rağmen devam etti.
Pek çok erkekle ilişkileri oldu ancak bunlardan Lord Douglas’la ve
Alfred Taylor’la ilişkilerinin basında yer alması kötü sonunun da başlangıcı
oldu.
Oscar Wilde davası,
Victoria Dönemi İngiltere’si için çok ilgi çekici bir davaydı. Konu günlerce
gazete manşetlerinde yer almış, yargıçlar, savcılar davalara önyargıyla girmiş,
kiliseler bile bu konu üzerine vaazlar vermişti. Wilde’ın suçu, 1891 yılında, kendisiyle aynı
üniversitede okuyan Lord Douglas’la ilişkiye girmiş olmasıydı. Queensberry
Markisi olan baba Douglas, bu ilişkiye çok tepki gösterdi, oğlunu Wilde’dan
ayırmak için pek çok yolu denedi Babasına büyük bir nefret dıuyan Lord Douglas
ise bu çatışmayı sonuna kadar kendi çıkarları için kullandı. “Dorian Gray’in
Portresi” romanının yayımlanmasının ardından bu olayların patlak vermesi, Oscar
Wilde’ı toplum nazarında epeyce zor durumda bıraktı ve saygınlığı yitirmesine
yol açtı. Bu arada oğluna ve Wilde’a kızgın olan baba da boş durmadı, gittiği
kulüplerde, Wilde’ı herkesin önünde aşağılamaya çalıştı. Ona hakaretler içeren
çeşitli notlar bıraktı. Son derece kindar olan Lord Douglas ise Oscar Wilde’ı
babasına karşı dava açması için işlemeye başladı. Yakın çevresinin şiddetle
karşı çıkmasına karşın Wilde, büyük bir hata yaptı ve Marki aleyhine hakaret
davası açtı. Davayı kaybetti. Ardından eşcinsellik suçlamasıyla yargılandı, iki
yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Sonun başlangıcı olan bu davaların
ardından zindana yollandı. Orada, Douglas’a elli bin kelimelik bir mektup yazdı
ancak bunu ona iletmesi mümkün olmadı. Bu mektup Wilde’ın ölümünden sonra De Profundis (1905) adıyla yayımlandı. “Oscar
Wild’ın Mektupları adıyla yayımlanması ise ancak 1962’de mümkün olabildi. Bu
mektupta, Lord Douglas’la olan ilişkilerini, mahkeme ve tutukluluk sürecindeki
duygularının yanısıra din, sanat gibi konulardaki görüşlerini anlattı. Cezasını
tamamladıktan sonra İngiltere’yi terk edip Paris’e yerleşti, en iyi ve son
şiiri olan Reading Zindanı Baladı’nı (1898) yazdı. Şiirde bir idam mahkûmunun
duygularını, cezaevlerinin insanlık dışı koşullarını, Ortaçağ’dan kalma İngiliz
ceza sistemini anlattı. Eser ancak altı baskı yaptıktan sonra kitabın üzerine
Oscar Wilde adı yazıldı. Önceki baskılarda ise cezaevindeki sicil numarası olan
C.3.3. (C Bölümü, 3.koğuş, 3.hücre) yazıyordu.
Cezaevinden çıktıktan
sonra da Lord Douglas’la tekrar birlikte olsa da araları eskisi gibi değildi.
Douglas’a babasının ölümünden yüklüce miras kalmış olmasına rağmen beş parasız
durumda olan Wilde’a yardım etmedi. Toplum tarafından aforoz edilmiş olan Wilde
ise Sebastian Melmoth adını kullanmaya başladı. Yaşamının son üç yılını, ekonomik
olarak son derece kötü durumda bir otel odasında geçirdi. 30 Kasım 1900’de Ben
Barnes’de, bir kulak ameliyatının ardından oluşan çeşitli komplikasyonlar
sonucu hayata gözlerini kapadı.
Hayatının büyük bir bölümünde
sosyalizmi savundu. Ona göre, estetikçi amaçlara ulaşmak ancak sosyalizmle
mümkündü. “İğrenç yoksulluğun, iğrenç
çirkinliğin, iğrenç açlığın” bulunduğu bir dünyada kimse mutlu olamazdı.
Özel mülkiyetin hâkimiyetinde bu düzen değişemezdi ve insanoğlu açlıktan
sürünmek ya da ömür boyu karın tokluğuna yaşamak için yaratılmamıştı. Demokrasi
ise “halkın, halk tarafından halk adına
sopaya çekilmesi”ydi. İnsanca yaşamak ancak sosyalizm ile mümkün
olabilirdi. Bu bir ütopya olsa da ilerleme ile gerçekleşmesi mümkündü.
Görüleceği gibi onun sosyalizm anlayışı, işçi sınıfının egemenliğiyle
gerçekleşecek siyasal bir düzen değildi.
O, yaşamı boyunca
birbiriyle çelişen şeyler yaptı. Topluma ilişkin düşüncelerini ustaca
gizlerken, sarkastik tarzıyla düşüncelerini ustaca söylemeyi bildi. Yüksek
sanatı savunurken popüler olmanın peşine düştü. Kişisel ilişkilerinde
olağanüstü nazik, cömert ama eşine karşı bir o kadar acımasızdı ve toplumdan
gizlemeye çalıştığı eşcinselliğini eserlerinde hevesle açığa çıkardı.
Yazının son bölümü Dorian Gray’in Portresi romanından bir alıntı
olsun.
-
Sanat üstüne ne düşünüyorsunuz?
-
Sanat, bir hastalık…
-
Aşk?
-
Bir yanılsama…
-
Din?
-
İnanç yerine geçen moda bir karşılık.
-
Siz bir kuşkucusunuz.
-
Asla! Kuşkuculuk inancın başlangıcıdır.
-
Nesiniz, siz?
-
Tanımlamak, sınırlamaktır…
Kaynakça:
Sunuş: Elizabeth Hollander (2008), Oscar
Wilde Sanatçı: Eleştirmen, Yalancı, Katil, İletişim Yayınları, Çevirenler: Esin
Soğancılar, Kaya Genç, Fatih Özgüve, Türker Armaner
Şakir Eczacıbaşı (2002), Oscar Wilde
Tutkular, Acılar, Gülümseyen Deyişler, Remzi Kitabevi
Oscar Wilde (2010), Dorian Gray’in
Portresi, Can Yayınları, Çeviren: Nihal Yeğinobalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder