Büyülü
gerçekçilik, fantastik unsurlara bolca yer veren bir edebiyat akımı. Fantazyadan
bahsedip de büyülü gerçekçiliğin ustalarından olan Borges’den bahsetmemek olmaz
diyerek yazıya başlayalım. Ancak öncesinde fantastik eserle, büyülü gerçekçi
eser arasındaki farkı netleştirelim. David Punter’in yorumu bu bakımdan oldukça
açıklayıcı: “Eğer bir hayalet
kahvaltı masanıza oturur ve siz de dehşete kapılıp, korkarsanız bu
korku-fantastik olur. Ancak, “A bir hayalet, şu reçeli uzatabilir misin?”
derseniz büyülü gerçekçilik olur. Siz böyle dedikten sonra hayalet, “Benim
büyükannem çok güzel soğan reçeli yapardı” der; siz de buna karşılık “Saçmalama
soğanın reçeli yapılmaz” derseniz büyülü gerçekçi olur.”
Jorge
Francisco Isidoro Luis Borges Acevedo yani bizim bildiğimiz adıyla Jorge
Luis Borges (d. 24 Ağustos 1899 - ö. 14
Haziran 1986), Arjantinli öykü, deneme yazarı, şair ve
çevirmen. Büyülü gerçekçilik akımının önde gelen isimlerindendir
ve gerçeküstücülük konusunda yazdığı denemeleri ile ünlüdür.
Umberto
Eco, Italo Calvino, Carlos Fuentes, Roberto Bolaño, Adolfo
Bioy Casares, Philip K. Dick, Michel Foucault, Jean
Baudrillard, Enrique Vila-Matas, Julio Cortázar, Georges Perec, Paul
Auster, Orhan Pamuk gibi pek çok yazarı etkiledi.
1955'de
Peron devrilince Borges hayâlindeki meslek olan Arjantin Ulusal Kütüphânesi
Müdürlüğü'ne getirildi. Ailesinden gelen hastalık nedeniyle görme bozukluğu
çeken Borges bu dönemde görme yetisini tamamen kaybetti. "Bana aynı anda hem 800,000
kitabı hem de karanlığı veren Tanrı'nın muhteşem ironisi" diyerek durumunu
kabullendi. (Umberto Eco unutulmaz romanı Gülün Adı'nda yer alan ana
karakterlerden kör kütüphaneciyi Borges'ten esinlenerek oluşturmuştur.) 1956'da
Buenos Aires Üniversitesi'nde İngiliz ve Amerikan edebiyatı profesörlüğüne
atandı ve 12 yıl bu görevi yürüttü. 1961'de Samuel Beckett'le birlikte
Uluslararası Yayımcılar Ödülü'nü (Formentor Ödülü) kazandı. Bu ödül ona
gecikmiş bir uluslararası ün kazandırdı.
Borges,
yaklaşık otuz yıl görmeden üretmeye devam etti. Gözlerinin görmeyişini şiire
yönelerek telâfi etmeye çalıştı. 14 Haziran 1986'da Cenevre'de karaciğer
kanserinden hayatını kaybetti.
Bu yazının amacı, çok özet olarak yaşamından kesitler
vermeye çalıştığım Borges’in Babil Kitaplığı seçkisini henüz duymamış olanlara tanıtmak,
bilenlere anımsatmak ve “Kum Kitabı” adlı eserinden bahsetmek.
“Babil Kitaplığı”, Borges’in çok güzel
hikâyelerinden birinin adı. Düşsel edebiyat üzerine bir seçkinin yayımlanmasını
tasarlayan Franco Maria Ricci, seçkinin hazırlanmasını Borges’ten istemiş, adının
da Babil Kitaplığı olmasını önermiş. Seçkideki kitaplar Borges’in düşsel
edebiyata dair özel önem verdiği eserlerden oluşmakta.
1975
ile 1985 yılları arasında yayımlanan ve günümüzde klasikleşen serinin kitapları,
Türk okurlarıyla, Dost Kitabevi Yayınları aracılığıyla buluştu. İkisi Borges’e
ait olmak üzere, toplam otuz eserden oluşan serinin ilk kitabı olan Pu
Sung-Ling’in “Konuk Kaplan”ı 1998 yılında basıldı. Babil Kitaplığı serisi,
yıllar sonra bir kez daha Kırmız Kedi Yayınları tarafından basıldı.
Her
kitabın iç kapağında, editör Franco Maria Ricci’nin “Editörün Mektubu” adlı
metninden kısa bir alıntı bulunmakta. (Mektubun tamamı ilk kitaptan
okunabilir.) “Her büyük yazar işe iyi bir okur olmakla başlar ve yıllar geçtikçe,
tercih ettiği ya da dışladığı okumalarıyla kişisel bir kitaplık yaratır. Buenos
Aires’teki Ulusal Kitaplık’ın (ki burada dünyanın başka yörelerinde bulunmayan
kitapların olduğu söylenir) yöneticisi Jorge Luis Borges içinde bulunduğu kitap
bolluğundan yararlanmasını bildi: Zaten büyülenmiş okurlarına, derin bilgi ve
neşesiyle şaşırtıcı derecede ilginç derlemeler hazırlayıp sundu…”
Bu
arada şu ilginç bilgiyi de aktarmak isterim.
Türk okurlar olarak şanslıyız. Franco Maria
Ricci, Güneydoğu Anadolu’da petrol arayan bir şirketin elemanı olarak o
sıralarda Türkiye’dedir ve “Editörün Mektubu” başlıklı yazıyı Türkiye’deki basım için kaleme
almıştır.
Öyküye,
fantastik eserlere ve büyülü gerçekçi metinlere merakı olanlar için son derece
kıymetli bir kaynak olduğunun da bir kez daha vurgulayarak yazımın ikinci
bölümüne geçebilirim.
KUM KİTABI
Toplam on üç öykü barındıran kitabın son öyküsü Kum Kitabı. Bu aynı zamanda
Toplam on üç öykü barındıran kitabın son öyküsü Kum Kitabı. Bu aynı zamanda
otobiyografik
ögelerin kullanıldığı kitabın da adı.
Borges, öykünün ilk cümlesinde “sonsuz” kelimesini tam dört kez
kullanır. Vermek istediği ileti bakımından okur tarafından önemli bir ipucu
olarak değerlendirilmesi gereken bir kavramdır.
Öykünün anlatıcısı Borges’tir ve gerçek hayatta olduğu gibi
öyküde de Ulusal Kitaplık’ta çalışmaktadır. Bir gün Borges’in kapısına, hırpani kılıklı bir adam gelir ve
ona bir kitap satmak ister. Sırtında Holy Writ (Kutsal Kitap) yazan kitap, satıcı
tarafından Hindistan’dan alınmıştır. Sayfa numaraları Arapça’dır. Sayfa
numaralarının düzeni yoktur, sürekli yer değiştirirler. Daha da ilginci,
kitabın ne başı, ne sonu vardır. Tıpkı sonsuzluk gibi. “Kitabın adının Kum Kitabı olduğunu söyledi. Çünkü kitabın da kumun da
ne başı var ne sonu.” Kitabın ilk ya da son sayfasına ulaşmaya çalışmak da boşunadır
çünkü henüz başa ya da sona gelemeden, şaşılacak bir şekilde yeni sayfalar türemeye
başlar. Yani kitap sonsuz sayıda sayfaya sahiptir. Borges, adamın teklifini
kabul ederek kitabı kendisinde var olan bir başka kitapla değiş tokuş yaparak
sahiplenir ve işte ondan sonra yaşamı altüst olur…
Kitabın bir diğer özelliği de devinimdir. Yukarıda sonsuzluktan
da bahsetmiştik. İki kavramı birleştirecek olursak, yaşam sonsuzdur, hiçbir şey durağan değildir, değişim kaçınılmazdır.
Oysa satıcı, Borges’e sattığı kitabı, en alt kasta üye bir Hintliden satın
almıştır. Kast sisteminde, farklı kastlarda yaşanan kişilerin sadece hiyerarşik
düzendeki yerleri değil, bütün hayat tarzları ve inançları önceden
belirlenmiştir. Ancak, kastlar
arasında inanç olarak geçişmeler mümkünken, toplumsal olarak mümkün değildir. İşte öykünün en çarpıcı iletisi burada
yatmaktadır. Ancak kitabı ve öyküyü
okumak isteyenleri düşünerek daha fazla açıklama yapmamak gerektiğini
düşünüyorum ve yazıyı burada noktalayarak, helva yapmayı okura bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder