Ekonomik,
siyasal, sosyal, kültürel alanlarda ikinci sınıf olan kadınlarımız yılda
bir gün “anneler günü” kapsamında yapay bir şekilde taçlandırılıyor.
Önümüzdeki
Mayıs ayında kapitalizm, yine duygularımızı paraya çevirmenin çeşitli
yollarını arayacak. Toplumun tüketim çılgınlığına kapılması için,
annelerimizin ne kadar “değerli” ve “kutsal” oldukları vurgulanacak. Bu
söylemlerle, satın alma isteğimiz harekete geçirilecek. Binlerce insan,
annesine olan sevgisini kanıtlamak için alışveriş merkezlerine
koşturacak. Muhtemelen, kredi kartı borçları biraz daha artacak. Bu
çabaların sonunda, cebinizdeki para, yer değiştirdiyse, yapılanlar bir
miktar amacına ulaşmış demektir.
Peki annelerimiz için böyle bir gün ne kadar anlamlıdır ya da böylesine güzel bir sevgiyi tek güne indirgemek mümkün müdür?
İçinde
bulunduğumuz kapitalist sistem, kendisine para kazandıracak yolları
kurar ve bunları yeniden üretir. Sistem, Anneler Günü, Babalar Günü,
Sevgililer Günü gibi tüketime endeksli içi boş günler türetmede usta
olduğu gibi “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” gibi çok anlamlı günlerin de
içini boşaltarak tüketim gününe çevirmede ustadır.
Anneler
gününde, günün özelliği nedeniyle “annelik” kavramı ön plana çıkarılır.
Onların ne kadar değerli olduklarından bahsedilir, kutsallıkları
vurgulanır.
Aile,
kapitalist sistemde devletin küçük bir modelidir ve koruması
altındadır. Onun gibi bölünmez bütünlüktedir. Devlet bu modelle,
herkese belli roller biçerek, kendine uygun bireylerin yetişmesini
garanti altına alır. Hepimizin bildiği gibi devlet, içinde şiddet olsa
bile (!), mümkün olduğunca aile içi sorunlara karışmamaya özen gösterir.
Buradaki baba, devlet babayla aynı konumdadır. Aile bireyleri,
vatandaşın devlete göstermek zorunda olduğu itaati, saygıyı babaya
göstermek zorundadırlar. Kutsal aileyi ayakta tutan önemli unsurlardan
biri olan anne, çocuğu yetiştirmekle yükümlü olması nedeniyle “kutsal
annelik”le konumlandırılır. Bu konumlandırma çocuklarını beslemek,
açlıkla, işsizlikle mücadele etmek gibi çok temel, yaşamsal sorunları
beraberinde getirir fakat bunlar görmezden gelinir ve yaşanan ekonomik
sıkıntı, eve para getirmekle yükümlü kişinin beceriksizliği olarak
gösterilir.
Bunların
yanısıra sistem kadından sürekli sabretmesini ister. İçinde bulunduğu
yaşam koşulları, acıları, çaresizlikleri, ona kaderiymiş gibi sunulur.
Yine aynı annenin, işçi olarak iş yerlerinde, köylü olarak kırsalda ya
da ev kadını olarak evde ezilmişliği sürer gider. Baba evinden ayrılıp
koca evine gitmesi, hayatındaki “itaat etme” gerçeğini değiştirmez. Bu
tanıklıkla büyüyen çocukların kuracağı aileler de elbette kendi aile
modellerinin birer kopyası olur.
Kapitalist
sistemde çalışan kadın, evde ve işte olmak üzere iki kez ezilir. Tüm bu
anlatılanların ışığında kadının toplumdaki rolüne ve yaşamda
konumlandığı yere baktığımızda Anneler Günü”nde kadınlara düzülen
methiyelerin ne kadar iki yüzlü ve ticari kaygılarla olduğunu görmemek
olası değil.
Annelerimize
verdiğimiz önemi bir yaşam boyu göstereceğimiz, ona olan sevgimizi bir
hediye paketi boyutuna indirgemediğimiz ve hediye almadığımız için de
suçluluk duygusu duymayacağımız günlerin gelmesi dileğiyle.
Batısöz Dergisi Yıl: 4 Sayı: 20 Mayıs - Haziran 2011