İkili
ilişkilerde birliktelik, fiziksel mi ruhsal mı olmalıdır sorusuna yanıt, büyük
oranda her ikisinin de var olması gerektiği olsa da koşullara göre değişkenlik
gösterebileceği de göz ardı edilmemeli.
Nazilerin, Yahudilerin yanısıra özürlülere, eşcinsellere de soykırım uyguladığı bilinmekte. 1997 İngiltere - Japonya ortak yapımı olan Bent (Kırık) filminde eşcinsellere uygulanan soykırım iki gay üzerinden verilir. Max ve Horst, toplama kampının koşulları içinde duygusal yakınlık yaşarlar. Değil dokunmak, belli mesafede yaklaşmanın dahi yasak olduğu taş ocağında, kısa bir zaman zaman diliminde yalnız kalırlar. Kendi bedenlerine hiç dokunmadan, sadece birkaç cümle konuşarak 'sanal' birliktelik yaşarlar ve sonunda orgazm bile olurlar. Filmin hemen pek çok sahnesi gibi bu sahne de izleyici için son derece etkileyicidir.

Nazilerin, Yahudilerin yanısıra özürlülere, eşcinsellere de soykırım uyguladığı bilinmekte. 1997 İngiltere - Japonya ortak yapımı olan Bent (Kırık) filminde eşcinsellere uygulanan soykırım iki gay üzerinden verilir. Max ve Horst, toplama kampının koşulları içinde duygusal yakınlık yaşarlar. Değil dokunmak, belli mesafede yaklaşmanın dahi yasak olduğu taş ocağında, kısa bir zaman zaman diliminde yalnız kalırlar. Kendi bedenlerine hiç dokunmadan, sadece birkaç cümle konuşarak 'sanal' birliktelik yaşarlar ve sonunda orgazm bile olurlar. Filmin hemen pek çok sahnesi gibi bu sahne de izleyici için son derece etkileyicidir.
Yeryüzündeki insan
sayısı kadar ilişki ya da evlilik anlayışından bahsetmek olası. Bunlardan biri
de yazıya konu olan Lou Andreas-Salome’ye ait.
Ona göre evlilik aşkı öldürür, arzu
ne kadar güçlüyse boyun eğme de o kadar güçlü olur ve cinsel birlikteliğin
olduğu ilişkilerde aşk ölmeye mahkûmdur. Bu nedenle evlenmeye şiddetle karşıdır.
Çevre baskısıyla yapılacak göstermelik evlilik yerine entelektüel birlikteliği,
yaşadığı dönemin koşulları içinde cesurca savunur.
Sefarad Yahudisi olan atalara sahip Lou, 12
Şubat 1861 yılında St. Petersburg’da, Almanca konuşan bir ailede doğdu. Fiziksel
görüntüsü, düşünceleri, zekâsıyla çevresinin her zaman dikkatini çekti. Tuttuğu
notlar annesiyle arasının pekiyi olmadığını gösterse de “Çok az genç kız onun gibi her şeyi kendi istediği biçime sokmuştur”
diyebilecek kadar çocuğunu tanıyan bir anneye sahipti.
Lou genel olarak
yalnızlık duygusu içindeydi. Farklı hedefleri vardı ve onlara yönelmesi konusunda, “Hedefler benim için bir seçim değildi, çünkü
seçme duygusunu hiç yaşamadım ama içimde doğal kuvvetlerin gerekli işleyişiyle
çok benzerlik buldum” diyordu.
Sağlık sorunları
nedeniyle Roma’ya gitmesi gereken Lou için edineceği yeni çevre, zihinsel,
kültürel gelişimi için büyük bir şans olacaktı ve bu şansı henüz Petersburg’dayken
yakalamıştı. O dönemde, pasaport alınabilmesi için kiliseye üyelik işleminin
yapılması gerekmekteydi bu da kilise ruhani kurulunun yapacağı sözlü sınavdan geçer
not almakla mümkündü. Kurulun muhtemelen soracağı On Emir, Rabbin Duası, İman
Açıklaması ve kilisenin kabul etmiş olduğu ilmihal’den sorular için Lou, dönemin
ünlü rahibi Hendrik Gillot’dan ders almaya başladı. Bir gün, hakkında duyduklarından
etkilenip onu dinlemeye gitmiş ve ondan çok şey öğrenebileceğini o gün anlamıştı.
Ancak daha ilk günlerde, çetin ceviz öğrenciyle hocası arasında ciddi sorunlar
başladı. Örneğin, “Tanrı’nın olmadığı bir
yer düşünülebilir mi?” sorusuna Lou’nun, “Düşünülebilir. Cehennem” yanıtını vermesi rahibi oldukça
şaşırtmıştı. Yine de deneyim ve derinliğe sahip rahip, henüz on yedi yaşında
olan öğrencisinin sorgulayıcı özelliğinden memnun derslere devam etti. Onu salt
dini konularda değil felsefe tarihi konularında da eğitti. Genç kız için Gillot
bulunmaz fırsattı ancak işler bir süre sonra sarpa sarmaya başladı. Rahibin sevgi
dolu sarılmaları, dostça davranışları zamanla anlam değiştirdi ve taparcasına
sevdiği hocasından uzaklaşmak zorunda kaldı. Oysa Lou, genç yaşına karşın kararlıydı,
kendini asla cinselliği olan bir ilişkiye teslim etmeyecekti. Beklemediği bu
durum onu öyle derinden etkilemişti ki kendini kefenle tariflediği “Ölüm Yakarışı”
adlı şiirini yazdı ve onu hocasına okutarak görüşmelerini sonlandırdı. Bu, sadece
kıymetli bir eğitimin yarıda kalması olmayıp içinde büyüttüğü hayranlığın da
yerle bir olmasıydı. “Tek bir darbede
tapındığım şey yüreğimden ve duygularımdan düşüp bir yabancı oldu” sözleri onun
duygularını göstermesi bakımından önemlidir.
Lou, Roma’da döneminin
ünlü şairleri ve filozoflarıyla tanışma olanağı buldu. Petersburg’da ve daha
sonra Zürih’te almış olduğu felsefe, teoloji, metafizik dersleri ona güçlü
donanım kazandırdı, dönemin ünlü isimleriyle ortak dil yakalamasını sağladı.
Avrupa’da karşılaştığı konuştuğu herkesin üzerinde derin izler bıraktı. Freud’a
göre kavrama yeteneği müthiş bir insan, Paul Ree, Nietzsche, Rilke’nin hızla âşık oldukları zeki bir kadın,
Friedrich Carl Andreas için
ölmeyi göze alabileceği kadın, …

Ree oldukça
farklı biriydi. Yahudi olduğu için kendinden nefret ederdi, hastalık
derecesinde kumara düşkündü ve yaşamına istediği an son verebilmek için yanında
küçük bir zehir şişesi taşırdı. Olumsuz özelliklerine karşın, sıcakkanlı, dost
canlısı ve kibardı. Lou, kendisine âşık olan bu adama kayıtsız kalamadı.
Evlenme teklifini kabul etmedi fakat onu entelektüel birlikteliğe ikna etmeyi
başardı ve üç yıldan fazla süre boyunca cinsellik olmadan uyum içinde yaşadılar.
Ree, zaman içerisinde onunla paralel
düşüncelere gelmiş olacak ki bir gün defterine, “Soylu, ruhsal ve derin
sevgi uyandıran bir kadınla ilişkilerimizde en sonunda onun mülkiyetini de elde
ettiğimizde her zaman kazandığımızdan fazlasını kaybederiz.” notunu yazdı.
Ree, yakın dostu
Nietzche’nin Lou ile tanışması gerektiğini düşünüyor ve onları buluşturmanın
yollarını arıyordu. Sonunda istenen tanışma gerçekleşti ve Nietzche, “Hangi yıldızlardan düşüp de burada bir
araya geldik?” diyerek tokalaştı onunla. Bu karşılaşma Nietzche için farklı
bir dönemin başlangıcı olabilirdi. Ree’den onun zekâsına ve birikimlerine
ilişkin epey bilgi sahibi olmuştu. Lou’nun kalbini kazanabilirse, yalnızlıktan
kurtulabilir, sadece erkeklerle konuşmak zorunda kaldığı felsefi dünyasına renk
gelebilirdi. Bu düşüncelerle, birkaç görüşme sonrasında, Lou ile evlenmek için
Ree’yi aracı yaptı fakat teklif Lou tarafından geri çevrildi. Yaklaşık sekiz
aylık tanışıklığın bitiminde gururu kırılan Nietzsche artık ona öfke doluydu. “Tüm tanıdıklarım arasında en değerli”
diye tanımladığı kadın, verdiği ret cevabıyla nefret edilenler listesinin
başına geçmişti ve “Lou, benim için en
itici ve nefret uyandıran bütün insan özelliklerini kendinde topluyor”
diyecek kadar da ona kızgındı. Ancak yaşadığı karşılıksız aşk, Nietzsche’nin
olgunlaşmasına önemli katkı yaptı. Ablasından alınan bilgiye göre, tüm
tanıdıkları arasında Lou en değerli kişiydi ve “… onu tanıdıktan sonra Zerdüşt için olgunlaştım” demişti.
Ansiklopedilerde,
adının karşısında “Rus asıllı bir psikanalist ve yazar” açıklaması yazan Lou,
psikanalize yöneldiğinde elli yaşındaydı. Bu yönelişte elbette ki Freud’un
katkısı büyüktü ve Freud onu “Korkunç bir zekâ” olarak tanımlamakla kalmaz, “Onun yanına yaklaşan herkes, varlığının
samimiyetinden ve uyumundan çok güçlü bir biçimde etkilenirdi; kadınlara özgü
zaafların hiçbirinin hatta insani zaafların bile çoğunun onda bulunmadığını,
yaşamı boyunca bunları aşmış olduğunu…” söylerdi.
Lou, genel olarak
psikoloji, tanrı kavramı ve narsizim gibi konularda görüş bildirmiş, bu
düşünceleriyle dönemin düşünürlerini etkilemiş olsa da en çarpıcı düşünceleri
evlilik ve sevgi üzerineydi. Ona göre sevgi kesinlikle cinselliğe evirilmemeliydi
çünkü “bedensel tutkudan ruhsal empatiye giden yol yoktur ama ikinciden
birinciye gidilebilir”di. Ancak, tüm evlilik karşıtlığına rağmen 1887
yılında aniden evlendi ve şu açıklamayı yaptı: “…
başka erkeklerle ilişkim olduğunu ve evliliğe karşı olduğumu söylememe
rağmen, Friedrich Carl Andreas’ın
ısrarlı evlilik teklifine özgür olmak şartıyla evet dedim.”
Söylentilere göre, sürekli yanında çakı
taşıyan Andreas, onu evliliğe razı edebilmek için kendini öldürmeye kalkmış ya
da bununla tehdit etmişti.
Pers kültürü
konusunda uzman ve Almanca eğitmenlik yapan Andreas’la yirmi altı yaşında
yapmış olduğu evlilik, cinsellik olmaksızın kocasının ölümüne kadar sürdü. Gerçi Andreas, evliliklerinin ilk yıllarında, birkaç kez zor
kullanarak karısıyla birlikte olmaya yeltendi ama bu durum Lou tarafından
oldukça sert karşılandı ve sonrasında bu davranışlara tepki olarak alyansını
takmama kararı aldı. Evlilik
kurumunun doğal uzantısı diye kocasıyla sevişmek ona göre değildi ve “büyük ölçüde bedensel aşk yaşayan insanların
neden evlendiklerini hiç anlayamadım” derdi.
Öte yandan evlilik, Lou için başkalarıyla
birlikte olmaya engel değildi. Evlendikten yıllar sonra, otuz altı yaşındayken,
aşk ona Rilke’yle geldi. Yaklaşık dört yıl süren birliktelikleri başladığında
Rilke yirmi bir yaşındaydı ve Lou’nun yüksek özgüveninin etkisi altındaydı.
Örneğin feminen bir isim olan Rene’yi bırakıp Rainer ismini kullanmaya başladı.
Lou da ilk kez birine bu denli derin duygular içindeydi. Rilke ona, “Sen benim haziranım, bin tane yolu olan /
Üzerinde hiçbir öncünün yürümediği…”
derken Lou da ona, “Eğer yıllardır
senin karın olsaydım, bunun nedeni, senin benim için ilk gerçek bir şey olman
olurdu.” diyerek karşılık veriyordu. Bu tür sözleri daha önce başkasına hiç
söylememiş olan Lou’ya göre, ikisi birbirlerine diğer âşıklardan daha yakındı.
Lou’nun Andreas’la ilişkisi ise sıradışı, dokunulmazlığı olan, istikrarlı bir
ilişkiydi ve öyle de kalacaktı.
Kurt Wolff’un, “Almanca konuşulan topraklarda 150 yıldır
hiçbir kadın onun kadar güçlü ve dolaysız bir etki yaratmamıştır.” dediği Lou
Andreas-Salome, düşünür olarak pek çok bilimsel makale yazdığı gibi on beş de roman
yayımlamış değerli bir yazardır. Yaşamının belli kesitlerine odaklanmış olan bu
yazı elbette ki onu tanımak için yetersizdir ve o, farklı çalışmalarıyla da
incelenmesi gereken özgün bir kişidir.
Kaynakça:
Angela Livingstone (2001), Salome-Yaşamı
ve Yapıtları, Ayrıntı Yayınları, Çeviren: Semra Kunt Akbaş
Françoise Girou (2014) Lou-Özgür Bir
Kadının Öyküsü, İmge Kitabevi, Çeviren: Saime Bircan Sak
Kurşun Kalem Edebiyat Dergisi / Ekim Kasım Aralık 2016 / Sayı 42
Yazan: Nalan Yılmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder