GÖSTERİ PEYGAMBERİ
Gösteri
Peygamberi, Chuck Palahniuk’un belki de en dikkat çeken romanı. Kitaptaki tüm eleştiriler, yeryüzü cenneti
kurmaya çalışan Creedish Mezhebi üyesi Tender Branson üzerinden anlatılır.
Bugüne kadar kapitalist sistemi,
kurumlarını ve değer yargılarını eleştiren pek çok kitap yayımlandı. Sanırım
hiçbirinin eleştiri yelpazesi bu kadar geniş değil.
Yazar, alışılmış değerleri yıkmaya, kitabın bölüm sayılarını ve sayfa numaralarını büyükten küçüğe sıralayarak başlar.
Yazar, alışılmış değerleri yıkmaya, kitabın bölüm sayılarını ve sayfa numaralarını büyükten küçüğe sıralayarak başlar.
Anlatıcının
içinde bulunduğu uçak, tek motoru çalışır durumdadır, benzini bitmiştir.
Okuduklarımız ise onun karakutuya yaptığı ses kaydıdır. Sayfaları çevirdikçe,
uçak giderek irtifa kaybedecek gibi gelse de okura, gerçekte durum elbette öyle
değildir. Ancak kitabın bu yapısı uçağın düşeceği kaygısını canlı tutar ve
okuma süresince sona değil aslında başa gidilir.
Tender Branson,
Creedish mezhebinin hayatta kalan son üyesi olarak medyanın ilgi odağıdır. Bu özelliği
sebebiyle, her şeyi paraya çevirmeyi hedefleyen şirketler için, insandan ziyade
ticari değeri yüksek bir nesnedir. Bir ilaç firması, reklamlarında kullanmak
üzere onunla iletişime geçer. Böylece, Tender Branson her şeyin kurgulandığı gösteri
dünyasına adımını atar. Gösterilerinde ayin cüppesi giyer, konuşmasına âmin
diyerek başlar... “Sizler, ebedi hayat,
sonsuz sevgi ve iyilik dolu bir evrende barışın çocuklarısınız, falan, filan.
Barış sizinle olsun.” derken bir yandan da “Metin yazarları bu lafları nereden buluyor, bilmiyorum.” (s-150) diye düşünür.
Anlatıcının,
mezhebin yaşayan son üyesi olması, onun medya maymunu olmasına yeter de artar
bile. Menajeri, onun imzasıyla hemen bir “Gündelik
Dualar Kitabı” yazdırır, “Orgazmı Geciktirme Duası, Sigarayı Bırakma Duası,
Ereksiyonu Sürdürme Duası, Havlayan Köpekleri Susturma Duası, Araba Alarmlarını
Susturma Duası. Park Cezalarını Önleme Duası” (s-136) Hepsi de günümüzün
sorunları. Bu duaların olduğu bir kitap
kaç bin basar tahmin bile edemiyorum.
Branson, bir misyoner
olarak yetiştirilmiştir ve vakti gelince, diğer mezhep üyeleri gibi dış dünyaya
çalışmaya gönderilir. Üyelerin yaşamları, kilise ve çalışmaktan ibarettir. Böylece
bireyin başka bir şey düşünmesine, sorgulamasına olanak tanınmaz. Din ve çalışma, iki temel öge. İnsan
yığınları günahtan korkmalı, korktukları için ibadet etmeli, sistem için sürekli
çalışmalı, kazandığını sistem için harcamalı. Ucuza çalışmalı, yetmeyen para
için borçlanmalı, borcunu ödeyebilmek için daha çok çalışmalı, paraya taparak
günah işlediği için daha çok ibadet etmeli. Bu döngüye kapılmaktan olsa gerek
kahramanımız “Sorunum gerçekte her neyse,
onun düzeltilmesini istemiyordum. İçimdeki küçük sırların hiçbiri su yüzüne
çıkmak ve mitlerle, çocukluğumla veya kimyasal reaksiyonlarla açıklanmak
istemiyordu. Geriye hiçbir şey kalmayacağından korkuyordum. Bu yüzden içimdeki
gerçek kin ve korkular hiçbir zaman gün ışığına çıkmadı.” der sayfa 225’de.
Söz konusu
edilgen, kişiliksizlik ve kimliksiz olma hali, bireylere verilen isimlerde
kendini daha net gösterir. Doğan tüm kız çocuklarına Biddy adı verilir. İlk
erkek çocuk hariç tüm erkek çocuklara da Tender adı verilir. İlk erkek
çocukların adı ise hep Adam olur. Bireylerin kurgulanmış aynılığı, giderek insanları
böcekler ya da koyunlar gibi yapacaktır:
“Hepimiz aynı televizyon programlarını izliyoruz, diyor dudak. Radyoda aynı
şeyleri duyuyoruz, birbirimize aynı şeyleri söylüyoruz. Hayatın hiç sürprizi
kalmadı. Hep aynı şeyler olup duruyor. Tekrarlar... / Çok yakında aynı anda
aynı şeyleri düşünmeye başlayacağız. Mükemmel bir uyum içinde olacağız.
Senkronize. Birleşmiş. Eşit. Kati. Karıncalar gibi. Böcekler gibi. Koyunlar
gibi.” (s-120).


Kitapta, “Çok yakında aynı anda aynı şeyleri düşünmeye
başlayacağız.” Denmiş olsa da baskının, adaletsizliğin hüküm sürdüğü günümüzde,
medya aracılığıyla kitlelere aynı şeyleri düşündürme çalışmalarının başlatılmadığını
kim garanti edebilir. Yazarın, “Hep aynı
şeyler oluyor… tekrarlar…” cümlesiyle, Andrew Niccol’un yazdığı, Peter
Weir'ın yönettiği 1998 yapımı The Truman Show’a gönderme yapıp yapmadığı
bilinmez ancak yazdıklarının, aklıma bu filmi getirmiş olması amacına
ulaştığını gösterir. Peki, bunca kıstırılmayla bunalmış birey kurtuluşu arar
mı? “İnsanlar hayatlarının kurtulmasını
istemiyorlar. Hiç kimse sorunlarının çözülmesini istemiyor. Dramlarının.
Önemsiz meselelerinin. Hikâyelerinin çözümlenmesini, pisliklerinin
temizlenmesini istemiyorlar. Çünkü geriye ne kalacağını biliyorlar. Büyük ve
korkunç bir bilinmeyen.” (s-305). Görüldüğü gibi yerine koyacak bir şeyi
olmayanlar yüklerinden kurtulmak istemiyor.
Dünyamızda özgürlük
arayışları azalacağına giderek artıyor. Günümüz insanı, daha fazlasının peşinde
koşarken elindekini de kaybetme tehlikesinde. Örneğin, gösteri hakkı elinden
alınan ya da kullanmasına izin verilmeyen toplumlar, özgürlüklerini, kendilerini hiç de yalnız hissetmedikleri
sanal âlemde ilan etmekte. Kitapta, ne yapması ya da yapmaması gerektiği,
sürekli başkaları tarafından belirlenen ve özgür olamayan bireyin, konuya
ilişkin düşünceleri ise şöyle verilir: “Gerçek
şu ki her zaman bana ne yapmam gerektiğini söyleyen biri oldu hayatımda.
Kilise. İşverenlerim. Ve yalnız kalmaya dayanamıyorum. Özgür olma fikrini
kaldıramıyorum.” (s-176).
Kitabın
değindiği can alıcı noktalardan biri de medya. “Bir insanı aziz yapan en önemli
faktör, medyada ne kadar yer aldığıdır.” der menajer sayfa 166’da.
Günümüzde medyanın dünya üzerindeki gücünü inkâr etmek olası değil. Tüm iktidar
sahiplerinin ve sermaye sahiplerinin medya hırsları düşünülecek olursa, bu
gücün sınırları ya da sınırsızlığı daha net anlaşılabilir. Anlatıcıya göre “Kurtuluşun sırrı ne kadar dikkat
çekebildiğinizde yatıyor… İzleyici oranınızda. Medyanın sizinle ne kadar
ilgilendiğinde…” (s-165). Reyting konusu İsa’ya kadar uzanır, okura, din ve
Mesih kavramlarına farklı açılardan bakma olanağı sağlar. Dindeki şekilcilik
ise yine İsa üzerinden ele alınır, “Çarmıha
gerilme sırasında izleyici sayısı düşük olsaydı, olayı başka zamana erteler
miydi… İsa’nın neredeyse çıplak olmadığı bir haç görmedim. Hiç şişko bir İsa
görmedim… İsa, belinden yukarısı çıplak olarak bir kot markası veya erkek
parfümü için modellik yapacak görünüşte.” (s-164). Birkaç cümle ile çok
büyük ve yerleşik kurumları sorgulatmak, öğrenilmiş bilgi kalıplarımızı sarsmak!
Palahniuk bu konuda çok başarılı.
Sayfası 312’de, “… beni duyabilecek misiniz bilmiyorum. Ama
duyabiliyorsanız dinleyin. Ve eğer
dinliyorsanız bulduğunuz, yolunda gitmeyen her şeyin hikâyesidir.”
diyen Branson’ın anlattıklarında, yolunda gitmeyen ne çok şey olduğunu gören
bireyin, kendisi için üzülmemesine olanak var mıdır? Oysa “Dünya yetindiğimizden çok daha
iyi bir yer olabilir.” (s-283).
Chuck Palahniuk
Gösteri Peygamberi
Gösteri Peygamberi
Ayrıntı Yayınları
312 Sayfa
Kurşun Kalem Edebiyat Dergisi / Temmuz Ağustos Eylül 2016 / Sayı 41
Yazan: Nalan Yılmaz
Kurşun Kalem Edebiyat Dergisi / Temmuz Ağustos Eylül 2016 / Sayı 41
Yazan: Nalan Yılmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder