4 Kedi 1 Güvercin



Dört kedili bir evde yavru bir güvercine bakılabilir mi?
Evet. Beslendi, büyütüldü üstüne bir de uçma öğretildi ve şehir denen kaosa salındı. 

Bu dünya tatlısı kanatlıyı ilkin apartmanın içinde gördüm. Ürkütmemek için yanından usulca geçip gittim. Baktım ertesi gün yine bizim kat civarında dolaşıyor.   
Ertesi gün, kafam onunla meşgul evde işimi gücümü yaparken kapı çaldı. Üst kat komşum, "Komşu sen hayvanlardan anlarsın. Bu güvercin üç gündür apartmanın içinde. Yazıktır. Böyle giderse açlıktan ölecek. Sen alsan da baksan," deyince iş başa düştü ufaklığı aldım eve. Meğer benim cüsseli gördüğüm, aydınlatma penceresi geniş, nasılsa oradan uçar gider dediğim güvercin, yuvadan düşmüş, uçmayı bilmeyen bir can'mış.  



Yıllar önce muhabbet kuşu bakmış dört de yavruları olmuştu ama o yavrulara anaları baktığından bu konuda hiç bilgim yoktu. Tabi hemen internet karıştırıldı. Bir paket toz bebek maması alındı. Gerektiği gibi suyla bulamaç yapıldı yavrunun önüne kondu ama o da ne yemiyor, sadece bakıyor. Hımm demek ki tahminimden de küçük diyerek başladım şırıngayla beslemeye. Neyse ki itiraz etmedi. Kısa zamanda aramızdaki güven ilişkisi kuvvetlendi. Bana oyunlar yapmaya başladı. Bir hafta kadar sonra da mamasını kendi yemeye başladı. Sıra uçmaya gelmişti ama bizim ufaklık hayatından memnundu. Hani bıraksam sanırsın yıllarca bizimle yaşayacak.


Oysa, fotoğrafta görüldüğü gibi dört usta avcı, sanki arada görünmez bir duvar varmışcasına onun bulunduğu mutfağın kapısında sabırla bekliyorlardı. Hani şöyle yanlışlıkla bir dışarı çıksa, kapıya doğru uçuverse diye...Hal böyleyken bizimkinin onlara dair en ufak bir korkusu yoktu. O hayatından memnundu. 
Bu arada bilmeyenler için bir de küçük not ekleyeyim.  Bu dört kediden Anton evimize gelip bizi dünyanın en mutlu insanları yaptığında yaklaşık iki bilemedin iki buçuk aylıktı. Hastaydı, Perişandı. Arka bacaklarının üstüne basamıyordu. Şimdi zımba gibi kerata. 


Anton


Onu takiben Sütlaç katıldı ailemize (sarı kafa :) ) Eve geldiğinde altı yedi aylık kadardı. Bahçemizde bakıyorduk ona. O yıl kış çok çetin geçmişti. Kabına koyduğumuz sular donardı. Güzel, yalıtımlı bir evi vardı ama dayanamadık onu da aldık.  Daha bitmediiii 😃  

Sütlaç

 Sıra Munise'nin hikayesinde.Resimde, kapı pervazından sadece kafası görünen bol tüylü tekir. Onun hikayesi oldukça farklı. Yıllardır bizim sokakta yaşardı. Ben de hemen her gün onu besleyerek hayatını kolaylaştırmaya çalışırdım. Bundan üç dört yıl kadar önce iki yavrusu oldu. Bizim bahçede bir kedi daha vardı. Adı Boz-anne. Onun da altı yedi yavrusu oldu. Çok kahraman bir kediydi. Bizim bahçenin içinde baktığı yavrularını korumak konusunda çok kararlıydı. Karşı kaldırımdan geçen köpeklere dahi göz açtırmaz, çılgınca üstlerine atılırdı. Bizim Munise ve o, birlikte dayanışma yaparak yavruları büyütmeye çalıştılar. Maalesef bahçedeki yavruların hepsini veterinere götürmüş olsam da evde bakmaya çalışmış olsam da bir tanesi hariç diğerleri yaşayamadı. Öldüler de diyemiyorum. Çünkü içlerinde sağlam olanlar da vardı. Bütün yavrular bir ay içinde sanki buharlaştılar. Munise'ye geri dönecek olursak. Onun kronik bir burun akıntısı vardı. Aradan aylar geçti. Hastalığı iyice arttı. Nefes alamaz hale geldi. Koku alamadığı için yemek de yiyemiyordu. Veteriner, ilaç vs derken anlaşıldı ki kafasının ön tarafında bir kitle var. Artık sokakta yaşayamayacağı aşikardı. Onu da aldık eve. Etti mi üç. Munise'yle yaklaşık üç yıldır birlikteyiz,  şimdi yaklaşık yedi yaşında. 
Munise

Bir de son numara var. Munise'nin yanında tam gövde görünen tekir. Adı Şaşkın. O da bizim bahçede üç gün ağladı ama ne ağlamak. Sonunda dayanamadım onu da aldım veterinere götürdüm. Yaklaşık dört beş aylık civarındaydı. Ayakta duramayacak kadar zayıftı. Dört ayak üstüne bırakılınca duramayıp devriliyordu. Aşırı uysaldı. Müthiş korku içindeydi. Bu hali bende evden kaçmış olabileceği düşüncesini oluşturdu.Hemen el ilanları bastırıp bazı dükkanlara yapıştırdım, sosyal medyada ilanlar yayınladım ama nafile bir türlü sahip bulamadım ve o da kaldı bizimle. Bakışlarındaki bitmeyen şaşkınlık nedeniyle adını Şaşkın koyduk. Dünya tatlısı bir şey. Yaklaşık bir yıldır bizde, eve uyumu harika. 

Şaşkın

Kediler hakkında bu kadar bilgiyi neden verdim?
Yavru güvercine dönecek olursak. Onun bir kafese konulmadan özgürce mutfakta durabilmesinin nedenlerinden biri onun uçmayı bilmemesi diğeri ise bizim kedilerin mutfağa girmelerinin yasak olması. Yukarıda anlattığım gibi bebekken  de yetişkin haldeyken de eve alınan kediler eğitilebiliyor. Tabi bu konuda, bu can'ların karakterlerinin, içlerinde barındırdıkları doğalarının da hakkını yememek lazım. Bazı can'ların evlere adapte olması bazen mümkün olamayabiliyor. Fakat bu noktada hata ya da sorun, peşin peşin kedilere (ya da köpeklere) yüklenmeden önce hayvanseverler kendi eylemlerini ve hayvanlara sağladıkları koşulları gözden geçirmeli gerekirse bir veterinere danışmalı.

Biz bu dört kafadarla evde belli kuralları uygulayabiliyoruz. Munise'yi, Sütlaç'ı Şaşkın'ı bunu vurgulamak için uzun uzun anlattım. Hepsi de sokak kültürü almış ev nedir bilmeyen can'lar olmasına karşın eve geldiklerinde ilk öğrendikleri şey mutfağın yasak olduğu oldu. Bu konuda söz dinlemeyen ara ara yasakları delsem mi acaba diye iç geçiren bir kişi var o da Anton. Yani hemen hemen hiç sokak deneyimi olmayan Anton. 

Sokağın bir dili var. Dışarıda sağ kalmak için oranın kurallarına uymak şart. Bazılarını biliyoruz. Yiyecek bulmak, hasta olmamak, yaşanabilecek bir barınağa ya da sığınabilecek bir kuytuya sahip olmak, başka kedinin hakimiyet alanını ihlal etmemek, gereksiz meydan okumalardan kaçınmak... Bir de "insan" denen türle birlikte yaşamayı öğrenmek. Bu da çok hayati bir mesele ve çoğu zaman doğaya ait güçlüklerin de ötesinde sorunlar içermekte. Bin bir çeşit insan var. Zorba, saldırgan, sadist, sevgisiz, zalim... Sokak can'ları onlardan da korunmak, kaçmak, konulan kurallara uyum sağlamak zorundalar. Özetle en büyük yasa, her koşula uyum sağlayarak hayatta kalmayı öğrenmek.İşte sokak deneyimi neredeyse hiç olmayan bizim yakışıklı oğlumuz Anton, yaşamak için kurallara uymak gerekliliğini bilmediğinden ara ara kuralları delmeye çalışır.

Yavru güvercine ne oldu derseniz, dolu dolu bir ay konuk ettik onu. Hemen her gün uçuş talimleri yaptırdım. Uçmayı öğrettim. Kanatları kuvvetlenip, rahat pike yapar duruma gelince balkona da çıkarttım. Uçmaya hazırsa mutlaka uçardı. 
Bir yanım onun uçup gitmesini isterken diğer yanım kalmasını istiyordu. 
Alışmak zor şey
ve alışkanlıkların bozulması...
İnsan hemen kabullenemiyor. 
Son gün (bilmiyordum tabi o günün son olduğunu) onu yine balkona çıkarttım. Hazırsan uç bakalım, dedim, pencerenin kenarına bıraktım. İçeride işim vardı. Duramadım orada fakat aklım onda kalmıştı. İçimde bir ses onun o gün gideceğini fısıldıyordu. 
Ara ara çıkıp duruyor mu diye baktım. İkinci bakışımda yanına yaklaştım, kafasını okşadım,  "Uçmaya hazırsın, istersen başarabilirsin," diye yüreklendirdim onu, tekrar içeri girdim. On dakika sonra yine balkona çıktığımda artık orada değildi. Başarmıştı! 😃

Peki sonra ne mi oldu? 
Bazı günler ziyaretimize gelir. Biz de ona en sevdiği yiyecek olan darı ikram ederiz.