Buket Akkaya'nın kaleminden Zeliha Akçagüner (Fotoğraflar için de kendisine ayrıca teşekkürler :)))
Zeliha Akçagüner, 6 Haziran 1935 de Sivas’ın Divriği kazasında, Jandarma Komutanı Sait Erkul ve eşi Nuriye Hanımın dördüncü çocuğu olarak dünyaya geliyor.
Divriği, Selçuklulardan kalma tarihi mekânlarının olduğu bir bölge ve yazar yaşadığı yerden çok etkileniyor. Bunu her seferinde; “Benim anavatanım çocukluğum, çocukluğumsa Divriği’dir” diye özetliyor… 1946 da Sait Bey emekli olduktan sonra çocuklarının eğitimi için İzmir’e göç ediyorlar. Kardeşler; İsmet, Saadet, Bahtiyar, Zeliha ve Oğuz, babalarının bir tek emekli maaşıyla yüksek eğitimlerini tamamlıyorlar.
1956’da Edirne Yatılı Kız Öğretmen okulundan mezun olan yazar, eşi Fahri Bey’le evlenip Kula’ya öğretmen olarak atanıyor.
1959 da ilk oğulları Tanju, 1964 de ikinci oğulları Alp dünyaya geliyor. Kula’da yaşadığı yıllar ve orada öğretmene duyulan saygı, yazarın yaşamında derin izler bırakıyor. Aslında edebiyat öğretmeni olmak isteyen Akçagüner evliliğe öncelik verdiği için o yıllarda devam zorunluluğu olan Gazi Eğitim Fakültesi Edebiyat bölümüne giremiyor. Bu olay yazarın içinde hep yara olarak kalacaktır. Diğer taraftan sanata duyduğu ilgi ve yatkınlık onu Kız Teknik Yüksek Öğretmen okulunda okumaya yönlendiriyor. 1962 yılında bu okuldan mezun olup orta öğretime resim ve ev ekonomisi derslerine girmeye başlıyor. Ödemiş lisesine gelene kadar Fahri Bey ve Zeliha Hanım burada görev yapıyorlar.
1970 yılında Akçagüner çifti çocuklarının eğitimi için İzmir’e yerleşiyorlar. 1982 yılında Eski adı Şube, şimdiki adıysa Karşıyaka Ortaöğretim Okulu’ndan emekli oluyor. Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okul’unda okumak, onu sanatın görsel yanına yaklaştırıyor. O yıllarda öğrencileriyle birlikte, sergiler açıp defileler düzenliyorlar. Ancak tüm bu uğraşlar yazarın edebiyat boşluğunu dolduramıyor. Kendini okumaya veriyor. Okudukça kafasında canlandırdığı öyküleri bir yerlerde notlar halinde biriktirmeye başlıyor. Henüz 6 yaşlarındayken tanık olduğu bir olaydan çok etkilenen Akçagüner ‘Bu olaya nasıl bir kurgu gerekir?’ sorusunu uzun yıllar kafasında döndürüyor. Nihayet bu kurgu 1987 yılında kaleme aldığı ilk öyküsü -ki bu öykü yazarın 6 yaşlarındayken tanık olduğu olay- ‘Bir Kardelendi O’ olarak karşımıza çıkıyor. Eser 1989 da Ömer Seyfettin Öykü Ödülü’nde Yazara ikincilik kazandırıyor. Ardından da diğer öyküler gelmeye başlıyor.
Öyküye geçtiği yıllarda senaryo yazmaya da ilgi duyuyor. Ama nasıl yazacağı konusunda hiç bir fikri yok. Senaryo yazmak fikri, ona öykülerinin görselleşmesini sağlayacağı için çok heyecan veriyor. Bu konuda kitaplar araştırıp Senaryo yazma tekniğini öğreniyor. ‘Güneşe Uzanan Fidan’ adlı senaryosuyla TRT, Dizi Gençlik Film Senaryo Yazma Yarışmasında ikinci oluyor. Ardından da Kültür Bakanlığı Dizi Film senaryosu yarışmasında ‘Parçalanmış Üçgen’ adlı yapıtı mansiyona layık görülüyor.
Gençlik yıllarında bir arkadaşı iki kardeşi birden evlatlık olarak alıyor. Yazar bu çocuklarla tanıştıktan sonra “Sevginin Gücü’ adlı ilk çocuk romanını yazıyor. Bu roman ona İzmir Büyük Şehir Belediyesinden İzmir Belediyesi Çocuk Romanı ödülünü getiriyor.
Bir mansiyon da 1989da Tömer Masal yarışmasından… Yine o yıllarda ‘Kılıflanmış Gerçekler’ adlı öyküsü Almanya’nın Sesi radyosunda yayımlanmaya layık görülüyor.
Yazarın giderek çocuk yazınına olan ilgisi artıyor. Özgür eğitim yayınlarından çocuk romanı dalında ‘İçimdeki Ses’ isimli dosya ile birincilik, 1990 yılında ‘Çatalçayın Çocukları’ (Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliklerinde bir araya gelen bir Rum ve bir Türk çocuğunun dostluklarını anlatan romanda bu çocuklarının savaş sırasında tesadüfen dedelerinin de arkadaş olduğunu öğreniyoruz romanın sonunda) Özgür Eğitim Yayınlarından üçüncülük ödülleri geliyor.
Zeliha Akçagüner, kendisinden söz edilirken Öğretmen / Yazar denmesinden büyük keyif alıyor. Çünkü öğretmenliğinin, yazarlığına çok katkısı olduğunu düşünüyor. Bu yüzden yapıtlarında ağırlığı çocuk yazınına veriyor. Ayrıca çocuk edebiyatında olmanın, çocuklar için yazmanın büyük sorumlulukları olduğunun altını sürekli çiziyor Zeliha Akçagüner. Ona göre Her yazar bu sorumluluğun bilincinde olmak zorunda. Onun eserlerinde içindeki çocukla, yarattığı çocuk kahraman hep el ele verir. Yazdıklarında hem kendi çocukluğundan esintiler hem de yarattığı kahramanla bir özdeşleşme olur. Bu sayede çağdaş çocuğu yakalayıp bu günkü çocuklara seslenebildiğini düşünüyor.
Torunlarının ve okulda söyleşi yaptığı öğrencilerin, çocuk kitaplarındaki beklentilerini çok önemsiyor yazar. O söyleşilerinde bilimkurgu ve fantastik öğelerin, çocukların ilgisini daha çok çektiğini fark ediyor. Bu yüzden son yıllarda verdiği yapıtlarda bu öğeleri oldukça sık kullanmaya başlıyor. ‘Dünyalılar ve İlginç Konukları’, ‘2150 Yılına Yolculuk’ ‘Yalıçapkını Çobanaldatanı Arıyor’, bilim kurgu romanlarından bazıları…
1990dan günümüze kadar çocuk romanları ve öyküleri devam ediyor.
Kendi yaşam öyküsünden kesitler alarak yazdığı “Gölgesini Çiğneyen Kadın” adlı romanla 2005 de Altın kitaplardan çıkardığı ilk yetişkin romanına geçiş yapıyor. Ardından bir tarihi roman olan “Kalpağı Gül Oyalılar” 2007 yılında çıkıyor. Babası Sait Beyin bütün ömrü neredeyse doğu isyanlarının bastırılmasında görev yaparak geçiyor. Zeliha Akçagüner, ‘Kalpağı Gül Oyalılar’ romanını yazarken babasının anlattıklarından çok etkileniyor. Okullarda, çeşitli mekânlarda “Kalpağı Gül Oyalılar” romanına bağlı olarak kurtuluş savaşı kadınlarını anlatan Nazım Hikmet’in Kuvai Milliye Destanından alıntılarla desteklenen bir görsel sunumu da hala okullarda sunumu yapılıyor. Gerek gerçek kahramanlar gerekse kurgu kahramanlarla anlatılan roman III. baskıda ve Altın Kitaplardan çıktı.
Mehmet Ali KASAP ile Zeliha Akçagüner aslında hiç tanışmayan iki insan. Mehmet Ali KASAP Kurtuluş Savaşındaki "Efe Kadınları" resimleri ile tuvale işleyen bir ressam. Zeliha Akçagüner’se Kurtuluş Savaşındaki kadınlarımızı romanıyla anlatan bir yazar. İşte bu söyleşinin en önemli özelliği de buradan çıkıyor. Birbirinden habersiz Kurtuluş savaşının isimsiz kahramanları ve efe kadınlarını Mustafa Bey muhteşem renkleri ile tuvaline aktarırken, Zeliha Hanım bunu romanlaştırıyor.
Karok kurucularından emekli Kimya Öğretmeni Esin Kurt Hanım, Mustafa Ali Kasap’ın sergisinde Kadın Efe tablolarını görünce aklına "Kalpağı Gül Oyalılar" kitabı geliyor ve bu kitabın yazarıyla Mustafa Bey'i bir araya getirmeye karar veriyor... Sonunda bu iki sanatçı KAROK Karşıyaka Kent, Kültür ve Sanat Dergisi Etkinlik Merkezi'nde bir araya gelip Kurtuluş Savaşımızda kan döken, can veren kadınlarımızı söyleşirler. Bu anlatım meraklı bir izleyici topluluğunun önünde tam bir söyleşiye dönüşüyor
‘Sevdanın Son Durağı’ Altın kitaplar 2009 bir aşk romanı. 2010da öykülerini topladığı ‘Geç Kalan Çığlık’ isimli öykü kitabı yine Altın kitaplardan yayımlandı.
“Özlem Tepesi” ve “Cumhuriyete Destek Verenler” yayımlanmış radyo oyunlarından bazıları. (arkası yarın) “Cumhuriyete Destek Verenler” Ödemiş Belediye başkanı koca doktor lakaplı Mustafa Bengüsu’nun yaşam öyküsünden yola çıkarak yazılmış bir radyo oyunudur.
İzmir'de yaşayan yazar yaz aylarını Foça ve Seferihisar’da geçiriyor. Kalan zamanını üreterek ve okuyarak geçiriyor.
Gölgesini Çiğneyen Kadın - Altın Kitaplar, Nisan 2005
Kalpağı Gül Oyalılar - Altın Kitaplar, Nisan 2007
Yalıçapkını Çobanaldatan'ı Arıyor - Bu Yayınevi, 2003
Egeli Çocuklar- Bu Yayınevi
Kuyudaki Sır - Tudem Yayınları, Mart 2005
Gülce'nin Doğum Günü - Tudem Yayınları, Kasım 2004
Kelebekle Karınca - Tudem Yayınları, Kasım 2004
Şarkı Söyleyen Kayalar - Bu Yayınevi, 2000
Gelin Bebek - Bu Yayınevi, 2000
İçimdeki Ses Tudem Yayınları - Aralık 2004
Sevgi Sitesi Çocukları - Bu Yayınevi, 1999
Dünyalılar ve İlginç Konukları - Bu Yayınevi, 1998
2150 Yılına Yolculuk - Bu Yayınevi, 1999
Sevginin Gücü - Altın Kitaplar, Ağustos 1989
Zeliha Açagüner; mesleğini seven çalışkan bir öğretmen, iyi bir eş, özverili, disiplinli, sevecen bir anne. Torunlarıyla arkadaş olabilen, birlikte eğlenen, komiklikler yapan, birlikte kitap okuyan bir babaanne.
Akçagüner’e yazma dürtüsü veren en önemli şey; içinde hiç susmayan o çığırtkan sesi dinlemek ve çok okumak…
Öğrencilerinin hiçbirini kendi çocuklarından ayırmadan seviyor. Mesleği gereği de onları bol bol gözlemleme, davranışlarını izleme ilgi alanlarını bilme şansı olmuş. Emekli olunca içinde kocaman bir boşluk olduğunu hisseden yazar, bunu gidermenin en iyi yolunun çocuklara kitap yazmak olduğuna karar vermiş. Hele birde ilk yazdığı çocuk romanı ödül alınca yazar bayağı yüreklenmiş.
Yazar için resim; süsün ötesinde ışık, renk, gölge ögeleriyle yaratılan düzey. Düzlemdeki tek boyutlu nesnelerin çok ötesinde anlamlar içeriyor. Duygularının, doğayla bütünleşmenin, içsel coşkularının kendince dışa vurumudur resim.
Resim yapmaya ortaokul yıllarında başlayan yazar edebiyatla tanıştıktan sonra sözcüklerin, renklerden, biçimlerden daha etkileyici olduğu kanısına varıyor. Zaten edebiyatla uğraşırken resim hep yanı başındadır. Onun büyüsünü yazılarına taşıdığını düşünür hep. Romanlarına, (Bana Sevgiyi Anlat, Gölgesini Çiğneyen Kadın, Sevdanın Son Durağı) ille resimle içli dışlı bir kahraman kullanması, yapıtlarında bir biçimde resimden söz etmesi, resimle edebiyatı birbiriyle birleştirmek yazı dünyasını varsıllaştırıyor. Karakterlerini oluştururken; ‘şimdi bir de bu karakterin resmini yapsam...’ dediği çok olmuş ama ne yazık ki edebiyat hep öne çıkıvermiş. Yine de yazar, resimle edebiyat birbirini tamamlayan, birbirini çoğaltan, birbirini besleyen iki sanat koludur diye düşünüyor.
Yazarın çalışmaları arasında 39 kitap, yağlıboya tablolar, çeşitli el sanatlarıyla ilgili ürünler- kumaş boyama, batik, keçe üzerine çalışmalar- ve bu ürünlerin sergilenmesi yer almaktadır.
40. kitabına hazırlanan Zeliha Akçagüner’e sağlık mutluluk ve nice eserler diliyoruz.