YASAKLAR!

  “Yasak” olgusu, tarihsel bağlamda,  insanoğlunun var oluşundan da gerilere uzanan bir kavram. Homo Sapiens’in atası olan büyük maymunlar, soylarını hayatta tutacak yasaklara uyum sağlamasalardı yeryüzündeki canlı türlerinin oluşumu, gelişimi farklı olurdu. Bu bağlamda bahsedilen “yasak” türlerin devamı için hayatta kalmayı sağlayandır. Ancak bir de güçlünün güçsüze, iktidardakinin yönetilenlere koyduğu yasaklar var ki yazının konusu bu gruba dair.
Nezih-Er Yayınları, yayımladığı “Yasaklar” kitabıyla, önemli bir boşluğu doldurarak, kimi zaman yaşamımızı kolaylaştıran kimi zaman da zora sokan kavramı, toplam yirmi dokuz yazarın kalemiyle mercek altına almış.



Ayıp, kural, yasa, tabu, sansür, haram, kanun gibi kelimeler yasak kelimesinin derecelenmiş hali.
Bir kısım insanlar yasaklar koyarken, karşı olan kesim de bunları delmenin ya da iptal etmenin yollarını aramakta.
Bireylerin ya da toplulukların haklarını, canlarını, mallarını korumak amacıyla konulması gereken pek çok yasağın varlığı son derece akılcı ve olması gereken. Ancak yasak kavramının amacı, idealleri ve hedef kitlesi değişir de yasaklar yasağı koyanı ya da koyanları korumaya başlarsa işte o zaman sorunlar da başlıyor.
Tarihe şöyle bir bakacak olursak, yasağın öznesi olarak pek çok bilim insanı öldürülmüş ya da özgürlüğünden olmuş (Galilei, Lavoisier, Bruno, Socrates…). Bir kısmının da sanatsal, düşünsel üretimleri yasaklanmış (Nefi, Pir Sultan Abdal, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Namık Kemal, Melih Cevdet Anday, Nazım Hikmet…) Ne yazık ki günümüzde de yasaklılar listesi uzayıp gider.
Yasaklama eylemi, çoğu kez, yaratıcılığı ve üretkenliği olmayan bir eylem. Amaç bireyi/bireyleri kontrol altında tutmak ya da engellemek. Eğer bu engelleme/kontrol altında tutma, yaşamda mantıklı karşılığını bulmuşsa söz konusu yasak amacına ulaşmış, muhtemelen kural ya da yasa niteliğini kazanmış demektir. Ancak aksi durumda, anayasal bir hakkın gaspından ya da sansürden bahsediyor olabiliriz.
Ülkemizde konuşmak ve yazmak anayasa ile güvence altına alınmıştır. Yirmi altıncı maddede  “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” yasa böyle dese de hemen her iktidar döneminde, uygulama sorunları yaşanmakta. Neyse ki konuşmanın bir önceki aşaması olan düşünmeye henüz yasak gelmedi. Yani anayasal hak olan “Düşünce ve kanaat hürriyeti” halen hepimiz için geçerli.
Düşünmek serbest. Ancak yeryüzünde, “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti “ ni kullanmak her zaman kolay olmamış çünkü gücü elinde bulunduranlar için neyin kamuya duyurulacağı önemlidir. İşte bu noktada günah ve oto-sansür kavramlarına bakmakta yarar var. Her iki kavramın hareket noktaları birbirinden farklı olsa da bireyin zihnindeki düşünceye gem vurma yönünden benzeşirler. Günah, özü itibariyle bireyi dikteyle ele geçirirken oto-sansür bireyi kendi özgür iradesiyle ele geçirir. Sonuç itibariyle ikisinin de hedefi, düşünceyi henüz zihindeyken bastırmaktır ancak hedefleri aynı olsa da zihindeki oluşum süreçleri ve sonrasında yaşananlar farklıdır. Oto-sansürü uygulayan kişi, engelleme sonrası bunalıma düşebilir ve kendini rahatlatacak çıkış noktalarını bulmakta zorlanabilir. Kendisine şu ya da bu şekilde bir mazeret bulsa da rahatlayabilmesi az ihtimal. Oto-sansür bireyin öznel tavrı olabileceği gibi korku toplumu içinde yaşıyor olmakla da çok yakından ilgilidir. Korku unsurunun, yaşamın her alanında etkin tutulduğu dönemlerde oto-sansür de çoğalır. Böylece bireye ‘sen kendi yasaklarını koy yoksa biz gerekeni yaparız’ mesajı verilir.

Günah korkusunda ise durum farklıdır. Bazı dini uygulamalar (günah çıkarma gibi) ve din adamları aracılığıyla bireyin zihnini beklenmedik şekilde özgürleştirebilir. Örneğin, tüm dinlerde ve gelişmiş tüm toplumlarda rüşvet almak yasaktır ve bu yasak günahla desteklenir. Ancak birkaç sene önce rüşvetle kendine kazanç elde etmek isteyen futbolcunun bir din adamıyla kurduğu iletişim sanırım pek çok kişinin halen hafızasındadır. Oyuncunun şike için kendisine önerilen rüşveti almadan önce, “Bu parayı kabul etmemin dinen bir zararı var mı” diye din hocasına sorduğu, ondan da sakınca olmadığı yönünde yanıt aldığı açığa çıktığında olay gündemi epeyce meşgul etmişti. Bu ve benzeri durumlar münferit olup elbette ki din ahlakına dair genel durumu işaret etmemekte ancak bireylerin yasaklardan kaçış noktaları aramaları bağlamında etkili bir örnek olduğu söylenebilir.
Yasağı “yasak” yapan, onu tamamlayan elbette ki ceza ve korkudur. Aksi durumda yasaktan söz edilemez. Demokrasinin tam yerleşemediği toplumlarda, korku ne kadar çoğaltılırsa yönetmek o kadar kolaylaşır. Böyle toplumlarda insanlar işsizlikten, açlıktan, ölümden, öldürülmekten, evsizlikten, eşinden, babasından, satın alamamaktan ve daha pek çok şeyden korkar. Bu kadar korkuyla beş edemeyince her şeye razı gelir. İyi eğitimden, mutluluktan, insan onuruna uygun yaşamaktan v.b vazgeçer ve sahip olduklarını kaybetme korkusuyla şükür etmeye başlar. Tanrı’ya duyulan minneti, dile getirme ya da mutlu bir olaydan, yapılan bir iyilikten dolayı duyulan hoşnutluğu bildirme eylemi olan “şükür” de korku toplumlarına özgü biçimde bozulmaya uğrayarak bir anlamda korkunun kılık değiştirmiş hali olur.
            Dilimize pelesenk olmuş, tenimize sinmiş yasak kavramı üzerine konuşulacak çok şey var. Yasak olan şeyler zevk verir mi? Yasaklar çiğnenmek için midir? Her türlü yasak yasaklanmalı mı?  Yasaklar ne zaman sorun olmaya başlar? Korkularımızla nasıl başa çıkabiliriz? Nereye kadar özgürlük? Kitabı okuyunca eminim sizlerin de zihninde sorular oluşacak. Gültekin Emre’nin derlediği kitapta Adnan Özyalçıner, Ataol Behramoğlu, Sennur Sezer, İsmail Mert Başat, Eray Canberk, Hidayet Karakuş, Hüseyin Yurttaş, Zeynep Avcı, Sina Akyol, Zeynep Aliye, Tarık Günersel, Tuğrul Tanyol, Cüneyt Ayral, Nurhayat Bezgin, Adil İzci, Hayri K. Yetik, Buket Uzuner, Haydar Ergülen, Tamer Öncül, Betül Tarıman, Küçük İskender, Müge İplikçi, Gürgenç Korkmazel, Bâki Ayhan T. ve Gonca Özmen yazılarıyla yasaklar konusunu ele alıyor, akla gelebilecek pek çok soruya ışık tutuyor ve okura yeni sorular soruyor.